16 Temmuz sabahı Parnudaki kulübemizde kahvaltımızı yaptıktan sonra 9 sularında Tallin öncesindeki son durağımıza doğru yola çıktık. Artık ara durakları yapılan kilometre ve yorgunluğumuza göre seçiyorduk. Kış olsa bu tamamen güneşin batışına bağlı olurdu aslında…
Tallin’e 45-50 km kala aşağıda fotolarını gördüğünüz kampta kalmaya karar verdik. (Çadır 6 Euro/gün idi) Güzel bir ortamdı, restoranı, banyosu vardı. İyi bir akşam geçirdik.

Bu masa aynı zamanda salıncak. Ama masa yüzeyi hep yatay kalıyor, içecekler dökülmüyor.

Sabah Estonya’nın başkenti Tallin’e doğru yola çıktık. Öğlene doğru şehrin girişine vardık. Başkentler oldukça büyük şehirler olduğundan girişteki benzincide gideceğimiz kampingin yerini sorduk. 14- 15 km daha yolumuz vardı. Zor bulduğumuz kamping pek te hoş bir yer değildi. Yüksek ambar binalarının arasında sanki geçiş yolu gibi bir yeri kampa çevirmişlerdi. Günlük 14 Euro çadır + 4 Euro kişilik fiyatı da cabası. Banyo ve tuvaletleri fena değildi. Çadırlarımız kurup şehri gezmeye gittik. Akşam yemeğini pizza ile geçiştirdik.
Tallinn old town güzel bir yer.

Tallinde 2 gece kalacaktık. Akşam tanıştığımız Fillandiya’da yaşayan Mehmet Beyin yardımıyla internetten Helsinki feribot biletlerimizi aldık. İki ayrı şirket var biz daha ucuz olan Viking Line’ı tercih ettik. Bisiklet ücreti dahil kişi başı 25 Euro idi biletler. Mehmet beye teşekkürler.
Ertesi sabah yine şehre indik. Limanda küçük bir festival vardı. Yöresel yiyecekler, içecekler, hediyelik ürünler, giysiler satışa sunulmuştu. Sahnede de sanatçılar canlı müzik yapıyorlardı. Cıvıl cıvıl rengarenk bir ortam oluşmuştu. Öğlen biramızı içip yöresel balığımızı yedik. Viking Line’ın kalkış yerini de öğrendik.


Öğleden sonra yine old town’a geçip görmediğimiz yerleri gezdik.

Bir ara uykum gelince gençleri tepedeki kaleye gönderip bisikletlerin başında çimenlerin üzerine uzanınca Emin abi fırsatı kaçırmamış.
















Bu aile deniz kıyısında saatlerce köpekleri ile oynadılar. Baltık denizine karşı biramı içerken oynamalarını seyretmek güzeldi…


Güneş batınca kampa döndüm. Kampta biraz internete takılıp çay kahveden sonra uykuya geçtik. Sabah kalktığımda Emin abi ile Aziz abinin de kalktığını gördüm. Çadırda uyuduğunuzda göreceksiniz güneş doğup çadırı ısıttığında insan uyanıyor. Hatta eğer çok sıcak bir bölgedeyseniz sabah gölgede kalan bir yer seçmeniz çok iyi olur…yoksa uyumaya devam etmek zor… Buralarda pek rahatsız etmiyor ama uyandırıyor. Neyse öncelikle banyoya gittim. İşim bittiğinde Emin abi resepsiyon banklarında oturmuş internete takılıyordu. Selam verip çadırıma geçtim. Çadırımı toplayıp kahvaltı için ben de banklara gittim. Aziz abi ortalarda yoktu. Emin abiye sorunca banyoda olduğunu söyledi. 15-20 dakika sonra Aziz abi geldi, arka çantalarından birinin çalındığını söyledi. Birlikte çadırın etrafına baktık. Alman motorcu da eşinin kaskının çalındığını söyledi. Durum anlaşılmıştı böyle yol geçen hanı bir kampa dalan hırsız bulduklarını götürmüştü. Neyse ki hasar büyük değildi. Çantada kıymetli şeyler yokmuş. Tabi yine de baya üzüldük. Bu turumuzdaki ilk sıkıntılı durumdu. Eğer benim çadıra da dalsaydı param, telefonum, pasaportum her şey çadırdaydı… Bir daha kesinlikle bırakmam.
Feribotumuz 14:00 da kalkacaktı. 12:00 sularında feribota doğru yola çıktık. Feribotu beklerken yolcuların taşıdıkları içki paketleri dikkatimizi çekti. Nedenini Helsinki’de anladık, fiyatlar 2-3 kat pahalı idi. Zaten Tallinn’de sohbet ettiğimiz Fillandiya’lı tıp doktoru pahalılık nedeniyle buraya göç etmişti. Emekli olunca da Finlandiya’ya değil Almanya’ya yerleşmeyi planladığını söyledi. Herhangi bir nedenle anavatanından ayrılmak zorunda kalmak zor bir olay diye düşündüm.



Ve feribottayız. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Helsinki’ye vardık. (19 Temmuz 2014)
